Mr. Fantastic Fox filmi farklı olmayı ve aslında bunun güzel bir şey olduğunu anlatır, benim için çok özel bir filmdir çünkü oradaki çocukla (bknz. sol taraftaki mayolu tilki) çok benzer duyguları çocukluğumda tattım.
ben aile içinde pek de beklentileri karşılayabilen bir çocuk değilim, hiç olmadım. çok denedim, olmadı. bundan dolayıdır ki yetersizlik hissi beni hiç terk etmedi, aynı şekilde ‘farklı’ olma hissi de.
ailem sayısal konularda yetenekli bir çocuk hayali kurdu her zaman, çünkü ben küçükken sayısal derslerim çok yüksekti. hatta genel olarak çok başarılıydım. ama büyüdükçe kendimi keşfettim ve ilgilerime odaklandım.
ve bu da beni günah keçisi yaptı.
her konuda yeteneği ve en az bir ödülü olan babam benim onlara karşı gelmemden hoşlanmadı, ben de bir daha babamın prensesi olamadım.
ailemden gitgide uzaklaştım. önce salona gitmeyi bıraktım, sonra günümü anlatmayı… yavaş yavaş aileden çıktım. artık sadece ev arkadaşıydık.
bu benim canımı yaktı, çünkü ailemin başka çocukları taktir edip beni etmemesi onurumu yaraladı.
ama öyle olamadım işte, ve bundan çok memnunum. çünkü bu sayede şuanda olduğum kişi oldum.
her insan farklıdır, sadece bazıları biraz daha farklıdır o kadar. bu bizi eksik yapmaz.
hatta bence tamamlar.
çünkü siz farklılıklarınız olmadan kimsiniz ki? herkes gibi dişleriniz, gözünüz, vücudunuz olsaydı sizi siz yapan şey ne olacaktı?
ya da ailenizin, çevrenizin istediği gibi biri olsaydınız gerçek siz kim olacaktı?
bunu hiçbir zaman bilemezsiniz.
belki bunu çevrenizdeki insanları hayatınızda tutmak için yapıyorsunuz, ya da kabul görmek için. ama bu siz değilsiniz ki.
sizi sevmiyorlar, oluşturduğunuz karakteri seviyorlar. oynadığınız rolü seviyorlar.
gerçekten size (?) gösterilen bu sahte sevgiyi mi istersiniz, yoksa her kusurunuzun sizin bir parçanız olduğunu kabullenen insanları mi istersiniz?
siz bu dünyada bir tanesiniz, her şeyinizle. yüzünüzle, karakterinizle… hatta parmak izinizle!
yaşadığımız şu kısa ömrü de başka insanların düşüncesine göre mi şekillendireceğiz? e iyi de o zaman bu bizim hayatımız bile sayılmaz ki.
tiktok ve instagramdaki düşüncelerden mi utanacağız? o düşünceleri belirten insanları hayatınızda bir kere görmeyeceksiniz bile.
kötü bir haberim var, dünya sizin etrafınızda dönmüyor.
bir de iyi haberim var, dünya sizin etrafınızda dönmüyor.
yaptığınız makyaj, giyinimiz, sözleriniz ve hareketleriniz sandığınız kadar da önemli değil. bunun rahatlığının farkına varın. insanlar belki sizin hakkınızda bir düşünceye kapılacak, ama iki dakika geçmeden sizi unutacaklar.
özgür bireylerken neden kendimizi tutsaklaştırıyoruz?
dünyaya büyük bir katkınız olmadığı taktirde ölümünüzden yaklaşık 2 ay sonra unutulacaksınız. neden hayatı bu kadar ciddiye alıyoruz ki?
istediğin mesleği yap, istediğin kıyafeti giy, istediğin hobiyi yap. çünkü bu senin hayatın ve sandığından daha kısa.
hissettiğin gibi ol ki etrafındakiler de seni gerçekten sen olduğun için sevsin.
sen tek değilsin, kendin gibi düşünen insanları da bulacaksın ve işte onlar seni gerçekten sevecek. çünkü onlar da farklı olmak ne demek biliyor olacaklar.
ben ailemden farklıyım, ve iyi ki öyleyim.
hepimiz farklıyız ve iyi ki öyleyiz. çünkü gökkuşağına renk gerekli.
onu değerli yapan bu.
go girl, kendi dileklerinin peşinden gitmene bayıldım. maalesef bazı aileler yetiştirdiği çocuğunun kıyafetinden tut da mesleğine kadar kendileri belirlemek ister,bu bir noktada iyi bir şey, ama çocuğunu sadece o ölçütler içinde sevmek çok yanlış bence. böylece git gide sen onlardan soğursun onlar senden. keşke bu algıda olmasalar :( her neyse love your pen, keep going!!!!